Alkışların Girişimcisi

TARİH: 29.07.2012
2012 Londra Olimpiyatları'nın şüphesiz en çok konuşulan mücadelesi, 2008 yılında 8 Altın madalyayı kucaklayan yüzücü Michael Phelps ile ezeli rakibi Ryan Lochte arasındaki amansız yarış olacak.



Alkışların Girişimcisi.
Bir sporcunun ulaşabileceği en tepe noktaya varmış Michael Phelps'in 2009 ve 2010 yıllarındaki röportajları "hedefsizlik" ve "kararsızlık" sinyallerini veriyordu. 

Çünkü o, çevresindekilerin ondan bekleyebileceği "yeni" birşey bırakmamıştı. Başkalarının gözünden 2012 Olimpiyatları'nda madayla şölenini ancak tekrarlayabilir, yani "egale" edebilirdi.  Mevcutu korumaya çalışmak bir hedef olamazdı. 

Michael Phelps'in yaptığı işi tutkuyla sevdiğini hatırlaması ve çevresinin etkisinden kurtulup "kendi" için yaptığını farketmesi, ona pahalıya mal oldu.  28 Temmuz 2012'de kazanması beklenen yarışta finale zor kaldı. 

Diyeceksiniz ki, "Ertuğrul, önce Networking, sonra Girişimcilik. Şimdi de sıra spor yorumlarında mı?". Eski milli bir yüzücü olsam da, cevabım: Elbette hayır!

Ancak Phelps'in içinde bulunduğu durumu Türkiye'deki birçok girişimcinin yaşadığı paradoksa benzetiyorum. Bu da:

Çevresinin alkışlarıyla müşterisinin takdiri arasında kararsız kalan geniş bir girişimci kitlesi.

En son okuduğum Charles Duhigg tarafından kaleme alınmış kitap, The Power of Habit yani Alışkanlığın Gücü aslında bu durumu çok güzel özetliyordu: 

İnsan her neyi başarmak istiyorsa ("Cue"),  kendisine bir ödül koymalı ("Reward") ve buna ulaşmak için bir düzen ("Routine") oluşturmalıydı. Tehlikeli olan nokta ise beyniniz, kendinize koyduğunuz ödülün faydalı ya da zararlı olduğunu alışkanlık oluştuktan sonra artık sorgulayamıyordu. 

Yani kitaba göre projesini hayata geçirme sürecindeki bir girişimci, tanınmak için ("cue"), çevresi ve basın tarafından alkış almayı ("reward") yegane ödül olarak belirlediğinde, firmasının kârlılığını ya da etkili yönetimini ikinci sıraya koyacak kadar körleşebiliyordu.

Yıllar içerisinde networking konferanslarım ve birebir sohbetlerimde yüzlerce girişimciyle konuşma fırsatım oldu. Artık çok net olarak görüyorum ki "Sessiz Başarılar", "Kazançsız Şöhretler"e meydan okuyor. Çünkü "sessiz başarılar" kendileri için çalışıyor, kendi alkışlarıyla nefes alıyorlar.  

En büyük ve tek ödülleri: kârlı firmaları.
Ertuğrul BELEN | Networking Akademi